Testis Tümörü (Kanseri)

Testis Tümörü (Kanseri)

Testisler başlıca görevleri arasında üreme için semen üretimi ve erkeklik hormonu (testosteron) salgılamak olan organlardır. Testis kanseri (testiküler kanser) her ne kadar erkeklerin sadece %1’inde görülen, nadir sayılabilecek kanserlerden biri olsa da, 35 yaşın altındaki erkeklerde en sık görülen organ kanserlerinden biridir.

Belirtiler

En sık rastlanan bulgu testislerde ağrısız kitledir. Çoğu testis kanseri ağrıya neden olmaz, ancak hastaların yüzde 30 ila 40’ında ağrı meydana gelebilir. Testis kanserinin diğer semptomları şunlardır:

 

  • Sırt ağrısı
  • İstemsiz zayıflama ve halsizlik

Memelerde büyüme ve ağrı

Risk faktörleri

Kriptooşidizm (İnmemiş Testis)

Doğuştan gelen yapısal bir bozukluk olan inmemiş testis hastalarında testis kanseri görülme 4 ila 8 kat ihtimali artar.

Testis Kanseri Öyküsü

Daha önceden testis kanseri geçirmiş kişilerde ikinci bir testis kanseri geçirme olasılığı böyle bir öyküsü olmayan kişilere göre daha yüksektir.

Esrar Kullanımı

Esrar kullanımının testis kanseri görülme sıklığını arttırdığı gösterilmiştir.

Aile Öyküsü

Birinci derece akrabalarında testis kanseri görülen kişilerde hastalığın görülme ihtimali artmaktadır.

Tanı Yöntemleri

Skrotal Ultrason: Testiste ele gelen kitlenin testisin kendisinden mi yoksa çevre dokularından mı kaynaklandığını ayırt etmekte kullanılan görüntüleme yöntemidir.

 

Kan Testi: Alfa-fetoprotein (AFP), beta insan koryonik gonadotropin (hCG) ve laktat dehidrojenaz (LDH) gibi yüksek düzeydeki testis kanseri tümör belirteçleri için yapılan değerlendirmede, bu belirteçlerin yükseltilmiş seviyeleri, testis kanserini güçlü bir şekilde göstermektedir. Bununla birlikte, bu belirteçler mevcut olmadığında, kanserin göz ardı edilemeyeceğine dikkat edilmelidir.

Tedavi Yöntemleri

Testis kanserinin hem tanı hem de tedavisi için, testisin inguinal orşiektomi denilen, kasık üzerinden yapılacak cerrahi operasyonla çıkarılmasını gerektirir.(Radikal Orşiektomi)

Testis dışına yayılmış kanserli hücreleri tedavi etmek için kemoterapi ilaçları uygulanabilir. Bunun yanı sıra, kimi hastalarda ameliyat sonrasında ek tedavi olarak da kemoterapi uygulanabilir.

Bazı testis kanserli hastalarda radyoterapi kemoterapi veya cerrahi operasyonların beraberinde kullanılabilecek bir tedavi yöntemi olarak gündeme gelebilmektedir. Ayrıca, metastazları bulunan veya cerrahi için uygun olmayan kimi hastalarda da radyoterapi kemoterapi ile kullanılabilir.

ROBOTİK CERRAHİ NE DEMEKTİR?

ROBOTİK CERRAHİ NE DEMEKTİR

Robotik cerrahi, laparoskopik (kapalı) ameliyatların “da Vinci” isimli robot yardımıyla 3 boyutlu görüntü altında yapılmasıdır. Laparoskopik yapılabilen birçok ameliyat (ürolojik, genel cerrahi, kadın hastalıkları vb.) bu yöntemle yapılabilmektedir.

Robotik Cerrahide Cerrahın Fonksiyonu Nedir?

Robotik cerrahi denilince ameliyatın robot tarafından yapıldığı şeklinde yanlış bir kanı vardır. Oysa ameliyatı gerçekleştiren kişi robot değil cerrahın kendisidir.

Robotik Cerrahi ile Prostat Kanseri Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?

Prostat dokusunun bulunduğu anatomik yerleşim, ereksiyonu ve idrar tutmayı sağlayan yapılara çok yakındır. Bu sebeple prostat cerrahisinin en önemli komplikasyonları ameliyat sonrası ereksiyon kaybı ve idrar tutamama (inkontinans)’dır.

Robotik cerrahi ile prostat ameliyatındaki asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.

Mesane ile prostat arasında bulunan bir anatomik planın ortaya koyulması ile robotik prostat ameliyatlarında “Mesane Koruyucu Teknik” tanımlanmıştır. Bu teknikle yapılan ameliyat sonrası hastalarda idrar tutamama oranları çok azalmıştır.

Robotik Cerrahinin Açık Ameliyattan Farkı Nedir?

Geleneksel açık cerrahi yöntemde hastanın göbek altından yaklaşık 15 cm’lik bir kesi yapılır. Açık ameliyatın hem hasta hem de cerrahi ekip için birçok zorluğu bulunmaktadır.

 

Operasyondan sonra geç iyileşme süresi, uzun süre hastanede kalış, yara enfeksiyonu riski ve büyük bir yara izi bu cerrahinin hasta adına zorlukları olarak sayılabilir.

 

Cerrahi alanın darlığı sebebiyle el hareketlerinin yetersiz kalması ve iyi bir görüş alanının sağlanamaması sebebiyle ameliyat sürelerinin uzun olması ve komplikasyon oranlarının artması ise cerrahi ekip adına sayılabilecek zorluklardır.

 

Robotik cerrahi, Da Vinci adı verilen bir robotun hasta üzerine uygun şekilde yerleştirilmesi ve bu robotun kollarının, konsol cerrahı tarafından, konsol adı verilen kontrol ünitesinden yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen bir ameliyat şeklidir. Genel prensipleri laparoskopik cerrahiye benzemektedir.

 

Robotik cerrahide kullanılan ameliyat kollarının ince yapısı, hareket kabiliyeti, titreşim engelleyici çalışma prensibi ve robotik sistemin gelişmiş görüntü sistemleri sayesinde prostat ameliyatı sırasında prostata yakın komşuluktaki yapılar daha rahat korunabilir olmuştur.

 

Böylece ameliyat sırasında komplikasyon ihtimali aza inmekte, kan kaybı azalmakta ve ameliyat süresi kısalmaktadır.

 

Ameliyat sonrası ise ağrıda azalma, iyileşme süresinin kısalması, ilerleyen dönemde cinsel fonksiyonların kaybı ve sürekli idrar kaçırma gibi sosyal yaşantıyı büyük ölçüde etkileyen sağlık problemlerinin azalması gözlemlenmektedir.

 

Ameliyat hangi teknikle yapılırsa yapılsın, robotik cerrahi ile prostat kanseri ameliyatı sırasında da dikkat gerektiren aşamalar vardır.

 

Burada asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.

Radyoterapi

Radyoterapi

Radyoterapi (ışın tedavisi) kanser hastalığının radyasyon kullanılarak tedavi edilmesidir. Radyoterapinin amacı normal dokuya mümkün olduğunca az zarar vererek, kanserli hücreleri öldürmek veya bölünüp çoğalmalarını engellemektir.

Radyoterapi, cerrahi yöntemlere benzer şekilde lokal bir tedavi yöntemidir; etkisini de, yan etkisini de uygulandığı yerde göstermektedir. Lokalize prostat kanserinde radyoterapi, küratif bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakla beraber, prostat komşu organlarına (lokal ileri) ve uzak organlara yayılmış (metastatik) hastalarda da palyatif (ağrı gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik) ya da tümör yükü azaltma amaçlı tedavi olarak kullanılabilir.

Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?

Radyoterapinin yan etkileri genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Her zaman meydana gelmeyeceği gibi kişilere göre de değişiklik gösterebilir.

Genel yan etkilerden bazıları ciltte irritasyon (rahatsızlık) ve yorgunluk hissidir. Prostat kanserinde kullanılan radyasyon tedavisi, erektil disfonksiyona (sertleşme bozukluğu) ve inkontinansa (idrar tutamama) sebep olabilir. Bunun dışında da sık idrara çıkma hissi ve idrarda kanama görülebilecek bazı durumlardır.

Prostat Kanseri

Prostat Kanseri

Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır.

Prostat, erkeklerde bulunan, yaklaşık olarak bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organıdır.

Prostat kanseri, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana gelir. Kanserler, prostatın sadece bir kısmından gelişebileceği gibi birden çok kısmında da gelişebilir.

 

Genellikle 65 yaş üstünde görülen bu hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaratabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana gelir.

Nedenleri

Prostat kanserinde en önemli risk faktörleri yaş ve aile öyküsüdür.

Yaş

Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir.

Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması yapılmalıdır.

Aile Öyküsü

Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır.

 

Ailede prostat öyküsü olanlar 40 yaştan sonra her yıl düzenli kontrol yaptırmalıdır.

 

Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır.

Belirtiler

Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişir. Bazen şu belirtileri verir;

  • İdrar yaparken yanma
  • İdrarda zorlanma ve idrarda kanama
  • Kesik kesik işeme
  • Semende kanama
  • İleri evrede kemik metasazları, buna bağlı kemik ağrıları ve bazen kırıklar
  • Şikayetleriyle başvuran hastalarda genellikle tesadüfen saptanır.

Tanı Yöntemleri

Tarama amaçlı olarak kullanılan yöntemler parmakla rektal muayene (prostata yönelik) ve kan testi ile PSA ölçümüdür.

Kanserin Tanısında PSA Testi ve Prostat Muayenesi

Kan örneğiyle bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir. Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından önemlidir.

PSA, kanser dışında bengin prostat hiperplazisi – BPH (prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, biyopsi, rektal prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrasında yüksek çıkabilir.

 

Bu sebeple PSA’nın yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi ile desteklenebilir. Bu tetkikler sonucu prostat kanserinden şüphelenilen hastalara prostat kanserinin teşhisi için bazı ilave tetkikler yapılabilir

Multiparametrik MR

Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek en gelişmiş görüntüleme yöntemidir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi kimi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Bu sayede multiparametrik MR ile görüntülenmeleri mümkündür.

Bunun yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Ayrıca bu MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilir.

Prostat Biyopsisi

Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine biyopsi denir.

Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.

MR- Füzyon Biyopsi

Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir.

Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.

Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir. Bunlardan birisi perineal bölgede ciltten girilerek yapılan transperineal yöntemdir. Bu yöntem genel veya lokal anestezi ile yapılabilir.

Diğer yöntem ise rektumdan girilerek yapılan transrektal yöntemdir. Bu yöntem de lokal anesteziyle yapılabilmektedir.

Tedavi Yöntemleri

Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır.

Prostat kanserinin tedavisi; ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi şeklinde düzenlenebilmektedir. Hastanın içinde bulunduğu şartlar ve genel durumu göz önüne alınarak tedavi şekli belirlenir.

Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir?

Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir

Günümüzde prostat kanseri tarama testlerinin kullanımının artmasıyla erken evrede saptanabilmektedir. Çevreye yayılmamış erken evredeki (lokal) prostat kanserinde en sık kullanılan tedavi cerrahi tedavidir. Gereği halinde hormon terapisi veya radyoterapi ile kombine edilebilmektedir.

Aktif İzlem

Prostat kanseri Evre 1’de yavaş ilerler, bazen hiç belirti vermez ya da sağlık şikayetlerine yol açmaz. Doktorunuz bu evrede PSA değeri, rektal muayene ve ultrason gibi yöntemlerle kanserin ilerlemesini takip eder. Aynı zamanda tümörün yayılma riski (skorlama) değerlendirilir.

Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.

Prostat Kanserinde Cerrahi Tedavi - Radikal Prostatektomi

Yayılım göstermeyen prostat kanserinin tedavisinde, cerrahi olarak prostatın çıkarılmasıdır. Bu cerrahiye radikal prostatektomi ameliyatı denir. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren düşük dereceli tümöre sahip hastaların 10 yıllık hastalığa özgü sağ kalım oranları %90’ın üzerindedir.

Prostat çıkarılırken idrar tutmaya yarayan yapılara zarar verilmemesi ve sinirlerin korunması önemlidir.

Mesane Tümörü

Mesane Tümörü

Mesane, böbreklerden süzülen idrarı depolayan ve kasılarak idrarın vücut dışına atılmasını sağlayan organımızdır. Mesanenin iç yüzeyi kendisine özgü bir hücre tabakasıyla örtülüdür. Mesane kanserlerinin yaklaşık olarak %90’ında, bu özel hücreler kontrolsüz bir şekilde çoğalarak sağlam dokuları işgal eder.

Genellikle 65 yaş üzerindeki kişilerde; idrarda ağrısız kanama ile kendini belli eden mesane kanserinin bilinen en önemli risk faktörü sigaradır. Erkekler, mesane kanseri gelişme olasılığı kadınlara oranla yaklaşık dört kat daha fazladır.

Mesane Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

Mesane kanserinin oluşumundaki bilinen en büyük risk faktörüdür. Sigara içenlerin içmeyenlere kıyasla 2-6 kat daha fazla mesane kanseri riski altında olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.

Kimi meslek gruplarında kullanılan veya maruz kalınan organik kimyasal ve boyalar gibi maddelerin mesane kanseri riskini arttırabileceği gösterilmiştir.

Uzun süreli ve tekrarlayan mesane iltihabı olan kişiler ile omurilik rahatsızlıkları gibi nedenlerle sürekli idrar sondası takmak zorunda bulunan hastalarda mesane kanseri görülme sıklığı artmaktadır.

Diğer kanserlerin tedavilerinde kullanılan ve hücre yapısı üzerinde değişiklik yaparak etkilerini gösteren bazı kemoterapi ilaçları mesane kanseri için risk oluşturabilmektedir.

Belirtiler

Mesane kanseri en sık, idrarda ağrısız kanama ile kendini gösterir. Ancak bu kanama gözle görülmeyecek kadar küçük yani mikroskopik düzeyde olabilir. Kanamanın şiddeti tümörün büyüklüğü ile orantılı değildir. Kanama aralıklı olabilir. Kanamanın kesilmesi kesinlikle hastayı kandırmamalıdır. Çünkü hastalık ilerlemeye devam eder.

Daha nadir olarak idrar yaparken yanma gibi tanı konulamayan yakınmalar da mesane kanserine bağlı olabilir.  Ancak, kanama ve idrar yaparken yanma gibi şikayetler her zaman mesane kanseri belirtisi olmayabilir; enfeksiyon veya taş gibi nedenlerle de ortaya çıkabilir.

Mesane kanserinin diğer semptomları ise şunlardır

İdrar yaparken yanma, ağrı, bazen Yavaş, zayıf veya kesintili kanama da dahil olmak üzere idrara çıkma zorluğu, Sık idrara çıkma, Kilo kaybı veya zayıflık, Mesane kontrolü kaybı

Tanı Yöntemleri

Mesane kanseri şüphesinde, hekiminizin alacağı tıbbi öykü ve yapacağı fizik muayenenin ardından, en sık kullanılan tanı yöntemi sistoskopidir. İdrar yolundan ince ışıklı bir aletle girilerek mesanenin içinin görüldüğü sistoskopide, gerekiyorsa şüpheli dokulardan parça alınır.

 

Bunun yanı sıra, görüntüleme testleri de(Ultrason, Tomografi, MR) olası kanser belirtilerini ve çevre dokuları değerlendirmek için böbrekleri, üreteri ve karnın geri kalanının incelenmesinde kullanılan yöntemlerdir.

Tedavi Yöntemleri

Hastaya öncelikle TUR mesane Tm ameliyatı yapılır. Mesanenin kas dokusuna kadar ilerlememiş ve düşük dereceli hastalıkta TUR operasyonuyla kanserli doku çıkartılabilir .Daha sonra patoloji raporuna göre bir sonraki tedavi basamağı belirlenir. Eğer yüzeysel tümör ise intrakaviter ilaç tedavileri başlanır ve düzenli olarak kontroller yapılır.

Düzenli kontrol ve takiplerin sayesinde, kanserin tekrarlaması durumunda hızla müdahale şansı elde edilir.

Kas dokusuna ilerlemiş fakat lenf bezi ve organlara yayılmamış olan kanserlerde tedavi, radikal sistektomi yapılır. Bu tedavide mesane, prostat ve etraftaki lenf bezleri alınır. Hastanın idrarını depolayacağı yeni bir mesane veya doğrudan cilde yerleştirilen bir torbaya iletmek için bağırsaklar kullanılarak bir kese yapılır.

Metastatik (başka organlara veya lenf bezlerine yayılmış) hastalıkta ise tedavi olarak sistemik (tüm vücuda yönelik) kemoterapi tercih edilebilir.

Kemo-Hormono Terapi

Kemo-Hormono Terapi

Prostat kanserinin ilerlemiş safhalarında hastalık prostata sınırlı kalmayarak komşu dokulara ve uzak organlara yayılmış olarak tespit edilebilir. Hastalığın bu safhasında cerrahi yöntemler yetersiz kalacağından ilaç tedavileri tercih edilir.

Prostat dokusu erkeklik hormonu testosterona duyarlı bir organ olduğundan, hastalığın bu safhasında testosteron etkisini engelleyen ilaçlar (anti-androjen) kullanılır. Bu tedaviye hormonoterapi (hormon terapisi) denir.

Bu tedaviye yanıtsız olan veya direnç kazanan hastalara ise kemoterapi planlanır. Bu şekilde ileri evre prostat kanseri olan hastaların da yaşam sürelerinin uzatılabildiği bilimsel çalışmalarla ortaya koyulmuştur.

BÖBREK KANSERİ

BÖBREK KANSERİ

Böbreğin ana işlevi, kanı süzdükten sonra atık maddelerden idrar üretmek ve kandaki kimi minerallerin dengesini sağlamaktır. Böbrek kanseri, normal işlevlerini yerine getiren hücrelerin işlev ve şekillerini yitirerek anormal derecede büyümesidir.

Her ne kadar ortaya çıkma nedenlerine ilişkin çok kesin bilgiler olmasa sigara ve obezitenin böbrek kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra, birinci derece akrabalarında böbrek kanseri olanlar ve tansiyon hastalarının da böbrek kanseri açısından riskli grupta olduğu düşünülmektedir.

 

Erken evrede kanser hiçbir belirti vermeksizin sessiz bir şekilde ilerleyebilir. Böbrek kanserlerinin yaklaşık %25-30’luk bir kısmı henüz erken evrede bir belirti vermezken yapılan taramalar ve bu bölgeyle alakalı, farklı nedenler için yapılan tetkiklerde yakalanmaktadır.

Bu nedenle yapılacak düzenli sağlık kontrolleri son derece önemlidir. Taramalar sayesinde erken evrede yakalanan böbrek kanserinin tedavisinde çok yüksek oranda başarı sağlanmaktadır.

Nedenleri

Böbrek kanserleri için risk faktörlerinin başında sigara gelir. Doğal olmayan ve katkı maddesi barındıran gıdalar, yağdan zengin beslenme alışkanlığı, çevresel etkenler ve çeşitli kimyasallara maruz kalmak da böbrek kanserinin risk faktörleri arasında sayılır.

Belirtiler

Böbrek kanseri olan çoğu insanın, kanser ileri seviyelere gelmeden, herhangi bir semptomu yoktur ve erken evredeki  tüm böbrek kanserleri neredeyse, başka bir nedenden dolayı yapılan bir BT, ultrason veya MR ile tespit edilmektedir. Ancak, ileri seviye tümörler bazı semptomlara neden olabilir.

Bu belirtiler şunlardır:

  • İdrarda kan
  • Sırt ağrısı-yan ağrısı
  • Yanlarda veya karında ele gelen kitle
  • Karın ağrısı
  • Kilo kaybı ve istemsiz zayıflama
  • Bu belirtilerden herhangi biriyle karşılaşırsanız doktorunuza başvurun.

Tanı Yöntemleri

Günümüzde görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi ve düzenli sağlık kontrolleri sayesinde, küçük tümörlerin büyük bir kısmı tesadüfen tespit edilir.

Dolayısıyla herhangi bir nedenle yapılan ultrason muayenesi sonrasında şüpheli durumlar saptanırsa, tanıyı kesinleştirmek için Bilgisayarlı Tomografiden (BT) yararlanılır. MR incelemeleri, bilgisayarlı tomografide verilebilecek kontrast maddeye karşı hassasiyeti olan hastalarda kullanılabilmekle beraber, damarların görüntülenebilmesi için sanal anjiografi amacıyla da kullanılabilir.

Tedavi Yöntemleri

Böbrek kanserinde tedavi kişiden kişiye, hastalığın aşamasına ve hastanın tıbbi özelliklerine göre değişebilir; tümörün böbreğin içindeki konumu, büyüklüğü, derecesi ve farklı organlara yayılıp yayılmadığı gibi hastadan hastaya değişen farklı kriterlere göre planlanır. Bununla birlikte, tümörün ameliyatla çıkarılmasının amaçlandığı cerrahi, tedavi protokolünün ilk sırasında yer alır.

 

Özellikle küçük tümörlerde parsiyel nefrektomi denilen, böbreğin korunup sadece tümörün çıkarıldığı cerrahi altın standart olarak kabul edilir. Bu işlem, laparoskopik ya da robotik olarak yapılabilir.

 

Daha büyük tümörlerde, ise böbreğin tamamının alınması tercih edilebilir.

Cerrahi için uygun olmayan kimi hastalarda radyofrekans, ablasyon, kriyoterapi gibi yöntemlerde kullanılabilir.

 

Metastazları bulunan hastalarda kanserli dokuları hedef alan kimi ilaçlar ve kemoterapiler kullanılabilir.

 

Daha ileri hastalıklarda ise hastanın yaşam kalitesinin artması ve semptomlarının gerilemesi adına radyoterapi ve renal arter embolizasyonu adı verilen işlemler yapılabilir.