Varikosel Nedir

Varikosel Nedir

Varikosel, erkeklerde skrotumda yer alan toplardamarların şişerek genişlemesi ve büyümesi durumunun tıbbi adıdır. 

 

Varikosel genellikle sol testiste görülür. El ile dokunulduğunda torba içinde plastik borular ya da solucanlar varmış gibi bir his uyandırabilir.

 

Varikosel oldukça yaygın bir tıbbi durumdur ve genellikle genç erkekleri etkiler. Erkeklerin yüzde 10 ila 15’i arasında bu problem görülebilir. Varikosel kendiliğinden bir tıbbi soruna yol açmayabilir, ancak sorunlara neden olursa bir üroloğa başvurmak en doğrusu olacaktır.

 

Varikoseller düşük sperm üretiminin ve sperm kalitesinin infertiliteye yani kısırlığa neden olabilecek miktarlara azalmasının arkasında yatan yaygın bir nedendir. Bununla birlikte, tüm varikosel vakalarında sperm üretimi etkilenmez. Varikosel kısırlığın yanı sıra testislerin normal olarak gelişmemesine  neden olabilir.

Varikosel Neden Olur?

Kesin bir sebebi yoktur.

Spermatik kordda bulunan damarların içindeki akışı kontrol eden valflerin düzgün kan akışını engellediği durumlarda kan geride toplanır ve damarlarda genişlemeye neden olur.

 

Bu geriye doğru toplanma hem testislerde hasara neden olabilir hem de erkek fertilitesinde azalmaya sebep verebilir.

 

Varikosel genellikle erkeklerde ergenlik döneminde ortaya çıkar.

Varikosel vakaları yüzde 90 oranında sol testis, yüzde 9 gibi oranla her iki testiste, yani bilateral olarak görülürken, kalan çok az sayıda vaka ise sağ testiste teşhis edilmiştir. Varikosel geliştirilmesine yol açan özel bir risk faktörü belirlenmemiştir.

Varikosel Belirtileri Nelerdir?

Testislerde Ağrıya neden olabilir. Varikosel ağrısı hafif bir rahatsızlıktan keskin bir acıya kadar yayılan bir yelpaze üzerinde hissedilebilir, özellikle uzun süre ayakta durma ve fiziksel efor harcama ile artabilir. 

Varikoseller bir çok vakada içi plastik boru ya da solucan dolu bir torba gibi görülür. Testistisin üzerinde şişmeye neden olabilir. 

Semptom göstermeyen varikoseller genel olarak fertilite değerlendirmesi veya rutin bir fizik muayene sırasında saptanır.

Varikosel Komplikasyonları Nelerdir?

Kısırlık: Varikosel  testis içindeki veya çevresindeki lokal ısıyı yüksek tutarak veya vücuttaki zararlı maddeler (oxidanlar) testisleri etkileyerek  sperm oluşumunu, sperm hareketliliğini etkileyip, spermlerin  işlevlerini yerine getirmelerine engel olabilir.

 

Etkilenen testisin atrofisi: Testisler varikosel durumu nedeniyle hasar görürse, küçülür ve yumuşamaya başlar

Varikosel Teşhisi Nasıl Konulur?

Fiziki muayene; testisinin üzerinde dokunulduğunda solucan torbası gibi hissedilen ve hassas olmayan damarlar görülür.

 

Varikosel muayene esnasında üç farklı derecede değerlendirilir.

  1. Derece: Ayakta muayene edilen hastada herhangi bir belirti gözlemlenemeyen, ancak Valsalva manevrası sırasında elle tespit edilebilen varikosel.

 

  1. Derece: Ayakta muayene edilen hastada gözle hafif derecede gözlemlenebilen ve Valsalva manevrası sonucunda damarların belirgin olarak görünür hale geldiği varikosel.

3 Derece: Ayakta muayene edilen hasta Valsalva manevrasına başlamadığı halde damarların belirgin şekilde görünür olduğu varikosel

Eğer fiziksel muayene yeterli değilse,  skrotumun Doopler ultrason testi  yapılır.

Varikosel Tedavisi Nasıl Gerçekleşir?

Varikosel tedavisi her birey için gerekli olmayabilir. Varikoseli olan birçok erkek, herhangi bir tedavi olmaksızın baba olabilir.

Erkek kısırlığı durumunda varikosel tedavisi kısırlığı iyileştirebilir veya in vitro fertilizasyon (IVF) gibi teknikler kullanılacaksa sperm kalitesini artırabilir. Bununla birlikte, , özellikle ergenlikte ilerleyen yani progresif testiküler atrofiye veya normal dışı yani anormal sperm değerlerine neden oluyorsa varikosel onarımı için bir operasyon gerçekleştirilmesi muhakkak gerekir.

Varikosel tedavisi için genel olarak mikrovarikoselektomi ameliyatı yapılır.

Mikro Varikoselektomi

Genel veya lokal anestezi  altında gerçekleştirilir.Ameliyat  genellikle kasık bölgesinden yani inguinal yoldan veya kasık altından yani subinguinal yoldan yapılır. Anormallik gösteren toplardamarlar mikroskop yardımı ile görülerek tek tek bağlanır.

 Mikrovarikoselektomi varikosel tedavisinde en etkili yöntemdir.

Varikosel Ameliyatı Sonrası Yaşam 

Varikosel ameliyat olanlar iki gün sonra zorlayıcı olmayan etkinliklerle normal yaşamına dönebilir ve ayrı bir rahatsızlık olmadığı sürece iki hafta içerisinde egzersiz yapmak gibi yorucu işlere de başlayabilir.

Varikosel ameliyatı ağrısı hafif olmasına rağmen bir kaç gün veya hafta sürebilir. Doktor, ameliyattan sonra hasta bireye sınırlı bir süre boyunca kullanması için ağrı kesici ilaç reçete edebilir.

 

Ameliyat sonrasında doktor bir süre cinsel ilişkiye girilmemesini tavsiye edebilir. Vakaların büyük bir kısmında sperm kalitesindeki gelişmelerin semen analizi yardımıyla görülmesi ameliyattan yaklaşık 6 ay sonra gerçekleşir.

 

Bunun sebebi yeni spermlerin gelişmesinin yaklaşık üç ay sürmesidir. Varikosel amrliyatı yapılan  infertil, yani kısır erkeklerin yaklaşık yarısı bu cerrahi müdahaleden sonra düzelmektedir. Cerrahi müdahale testis büyümesinde yavaşlama görülen çoğu genç için de başarılı sonuçlar vermektedir.

Üretral Sendrom

Üretral Sendrom

Nedeni tam saptanamayan ya da bilinmeyen idrar yolu enfeksiyonu, idrar kaçırma, ağrılı idrar yapma, pelvik ağrı ya da diğer idrar sorunlarına verilen isimdir. Üretral sendromu olan kişiler iltihaplı veya tahriş olmuş bir idrar yoluna sahiptir.

Hormonal dengesizlikler, bazı gıdalar, radyasyon tedavisi, kemoterapi, spermisid jeller ya da kondom, banyo tuzları gibi ürünlere karşı alerjik reaksiyon, koku veya parfüm, üretra yaralanması, ıslak mendil ile temizlenmesi bu sorunlara neden olabilir.

Üretra Darlığı

Üretra Darlığı

Üretra, idrarın vücuttan dışarı taşınmasına izin veren, penisin ucu ile mesane arasındaki bağlantı borusudur. Üretral striktür (üretra darlığı) idrarın mesaneden çıkarak rahat bir şekilde dışarı atılamamasına ve dolayısıyla idrarın mesanede birikmesine, mesanenin tam olarak boşaltılamamasına neden olur.Darlık üretranın ve çevresindeki dokunun yaralanması veya zedelenmesi nedeniyle oluşmaktadır. Nasıl ki cildimizde olan yaralanmalarda bir gerilme ve yaralanan yerde kalınlaşma oluşuyorsa, benzeri şekilde üretra yaralanmalarında da bir gerilme ve kalınlaşma olmaktadır. Bu gerilme ve kalınlaşma, üretranın ince boşluğunu tıkadığında idrar üretradan geçemez ve bu nedenle mesanede birikir.

Travmalar ve geçirilmiş prostat ameliyatları; prostat kanseri için yapılan radyoterapi gibi kimi tıbbi uygulamalar, bu bölgede yapılan kimi cerrahi operasyonlar ve belsoğukluğu gibi bazı enfeksiyonlar üretra darlığına neden olabilmektedir.Darlıklar mesane ile penisin ucu arasında bir kaç milimetre ile birkaç santimetre arasında değişen bir uzunluğa sahip olabilir.

Belirtiler

Mesanenin boşalmasının bozulması, mesanede sürekli bir doluluk hissi yaratmakla beraber, üretradaki darlık sebebiyle idrarın tam ve rahat tahliyesi gerçekleşemez. Bu nedenle ortaya çıkan kimi belirtiler şunlardır:

Zayıf idrar akışı

Kesik kesik işeme

İdrarını tam boşaltamama

Sürekli idrara sıkışıkmış gibi hissetmek

Tanı Yöntemleri

Üretra darlığı tanısı detaylı bir tıbbi öykünün ardından yapılacak fizik muayene ve ek olarak bazı endoskopik ve/veya radyolojik tetkikler eşliğinde konulabilir.

Tanı amacıyla sık kullanılan yöntemlerden biri endoskopik incelemelerdir. Hekim, lokal anestezi içeren kayganlaştırıcı bir jel eşliğinde, ucunda kamera bulunan bir hortum veya boruyu penis ucundan üretraya doğru ilerleterek mesaneye kadar üretranın içini inceler ve darlık ile buna neden olan faktörleri tespit eder.

Radyolojik tetkiklerden en sık kullanılanı ise temelde üretranın içerisinden röntgen altında farkedilebilen bir ilacın geçirilmesi prensibine dayanan üretrogram tekniğidir. İlacın geçişi esnasında üretranın hangi bölgesinde ne kadar darlık olduğu ve üretranın anatomik şekli tespit edilebilir.

Tedavi Yöntemleri

Cerrahi işlemlerin içerisinde sık uygulanan yöntemlerden biri “üretrotomi” adı verilen üretranın genişletilmesidir. Uygun olan hastalarda bu yöntem lazer veya mekanik olarak darlık olan kısmın genişletilmesi ile yapılır.

Üretrotomi için uygun olmayan veya üretrotomi ile başarı sağlanamayan hastalarda ise üretroplasti adı verilen açık cerrahi ile darlığın nedeni ortadan kaldırılır ve üretra genişletilir. Kimi durumlarda üretranın tamir edilebilmesi için çevre dokulardan faydalanılabilir.

Üretral Stent Yerleştirilmesi;

Bütün darlıklarda, içi çelik kaplı vücuda uyumlu,daralmayan stentler konularak dar olan bölge genişletilir.

Üreter Taşları

Üreter Taşları

Üreter Taşları

Üreter taşlarının tedavi endikasyonları pek çok faktöre bağlıdır. Taş boyutu, lokalizasyonu, bileşimi, hasta anatomisi ve daha önce taş düşürüp düşürmediği üreter taşı tedavi kararını etkilemekle birlikte tek başına karar verdici değillerdir. Genellikle 5 mm ya da daha küçük taşlar %90 olasılıkla spontan olarak düşerler. Bu oran 5-10 mm taşlarda %50 olarak bulunmuştur. Bu olasılıklara göre hasta ile konuşulur ve konservatif ya da girişimsel tedavi verilir.

 

Üreter taşları özellikle boyutu 5mm’nin altında olanlar spontan düşebilirler, 5mm’nin üzerindeki taşların obstrüksiyon veya semptom yapmadan ve böbrek hasarı oluşturmadan düşme ihtimalleri çok düşüktür ve tedavi gerektirmektedir. Komplet üreteral obstrüksiyonda geri dönüşümsüz böbrek hasarı 2 haftadan önce görülmemektedir ancak 6 hafaya kadar o taraf böbreğin tüm fonksiyonları kaybedilebilir. Küçük taşlarda büyük taşlar kadar üreteral obstrüksiyon yapıp renal hasar oluşturabilirler.

 

Üreter taşlarının spontan düşmesi için bekleme süresi 4-8 hafta kadardır ancak renal fonksiyon kaybı, şiddetli ya da uzun süren renal kolik semptomları ve taş pasajı sırasında ortaya çıkan semptomların varlığında derhal üreteral kateterizasyon ya da nefrostomi kateteri ile hasta kalıcı tedaviye kadar olan sürede rahatlatılmalıdır. İliak çaprazın üzerinde lokalize 10 mm üreter taşlarında ESWLtedavisi sırasıyla %84 ve %72’lik taştan arınma oranı sağlarken distal üreterde (iliak çaprazın altı) aynı boyutlardaki taşlar için bu değer %85 ve %74 olarak bildirilmiştir. Bu veriler distal ya da proksimal üreter taşlarında ESWL tedavisini tek ve 10 mm’lik taşlarla sınırlandırması gereğini vurgulamaktadır.

Cerrahi Tedaviler

Üriner sistem taşlarının endoskopik tedavisi sırasıyla böbrekte perkütan nefrolitotomi (PNL), retrograd böbrek içi cerrahisi (RIRS), laparoskopi, üreter taşlarının tedavisinde üreterorenoskopi (URS) ve laparoskopi, mesane taşlarının tedavisinde endoskopik litotripsi ve perkütan sistolitotripsi günümüzdeki tedavi seçenekleridir.

Perkütan Nefrolitotomi (PNL)

Skopi eşliğinde nefroskop ile böbrek toplayıcı sistemine girilerek taşlar görünür halde kırılarak ( pnomotik, lazer, ultrasonik) parçaları dışarıya alınır böbreğe perkütan bir tüp konularak işlem sonlandırılır. Hastanın postop takibi 48-72 saat içerisinde idrarının kansız olması ve nefrostogram ile üretere geçiş görülmesi ile tüp alınarak taburcu edilir

 PNL Endikasyonları: 1- Taş boyutu: 2cm’den büyük taşlar 2- Sert Taşlar: sistin, kalsiyum oksalat monohidrat, brusit gibi 3- Alt Kaliks Taşları. 4- Obstrüksiyon: UPJ darlığı ve birlikte taş olması.

Retrograd endoskopik renal cerrahi (RIRS)

1990’lı yıllardan sonra fleksible üreteroskopların geliştirilmesi ile böbrek taşlarının retrograd endoskopik yaklaşım ile tedavisi giderek artmıştır. Fleksible üreteroskop ile litotomi pozisyonunda böbreğe ulaşılıp her boyut ve lokalizasyondaki taşa ulaşılarak lazer teknolojisiyle taşlar kırılıp parçaları basket kateterler yardımıyla alınır ya da milimetrik boyuta indirilen taşlar spontan düşmeye bırakılır. Böbreğe JJ kateter konularak 2 hafta sonraya kontrole çağrılır. Gerekli olgulara 2. ya da 3. seans yapılabilir.

Bu yöntemin avantajları yara olmaması, günü birlik işlem olması, aktif hayata hemen dönmesidir. Dezavantajı alet ve gereksinimlerinin pahalılığıdır. Başarı oranı 1-2 cm arasındaki taşlarda %90-98’dir, daha büyük taşlarda 2 seansta başarı oranları %90’dır.

Açık Ameliyat

1980’li yıllara kadar böbrek taşlarının tek tedavisi açık cerrahi uygulamasıydı. Bu yıllardan günümüze Endoürolojik tedavi yöntemlerinin ve ESWL uygulamasının üroloji pratiğine girmesi ile açık cerrahi tedavisinde belirgin bir azalma olmuştur. Buna karşın günümüzde halen açık cerrahi endikasyonu alan olgular vardır ancak oran %1-5’lere kadar azalmıştır. Açık cerrahinin en büyük dezavantajı insizyon morbiditesidir. Bunun yanında daha fazla hastane kalış süresi, analjezi kullanımı gereksinimi ve daha uzun süre iş gücü kaybı diğer dezavantajlarıdır. En önemli avantajı da diğer yöntemlerle kıyaslandığında daha yüksek oranda taştan arınma sağlamasıdır.

 

. Günümüzde taş tedavisindeki açık cerrahi yöntemler selektif olgular dışında terk edilmiş bugün standart tedavi endoskopik yöntemler olmuştur.

Testis Tümörü (Kanseri)

Testis Tümörü (Kanseri)

Testisler başlıca görevleri arasında üreme için semen üretimi ve erkeklik hormonu (testosteron) salgılamak olan organlardır. Testis kanseri (testiküler kanser) her ne kadar erkeklerin sadece %1’inde görülen, nadir sayılabilecek kanserlerden biri olsa da, 35 yaşın altındaki erkeklerde en sık görülen organ kanserlerinden biridir.

Belirtiler

En sık rastlanan bulgu testislerde ağrısız kitledir. Çoğu testis kanseri ağrıya neden olmaz, ancak hastaların yüzde 30 ila 40’ında ağrı meydana gelebilir. Testis kanserinin diğer semptomları şunlardır:

 

  • Sırt ağrısı
  • İstemsiz zayıflama ve halsizlik

Memelerde büyüme ve ağrı

Risk faktörleri

Kriptooşidizm (İnmemiş Testis)

Doğuştan gelen yapısal bir bozukluk olan inmemiş testis hastalarında testis kanseri görülme 4 ila 8 kat ihtimali artar.

Testis Kanseri Öyküsü

Daha önceden testis kanseri geçirmiş kişilerde ikinci bir testis kanseri geçirme olasılığı böyle bir öyküsü olmayan kişilere göre daha yüksektir.

Esrar Kullanımı

Esrar kullanımının testis kanseri görülme sıklığını arttırdığı gösterilmiştir.

Aile Öyküsü

Birinci derece akrabalarında testis kanseri görülen kişilerde hastalığın görülme ihtimali artmaktadır.

Tanı Yöntemleri

Skrotal Ultrason: Testiste ele gelen kitlenin testisin kendisinden mi yoksa çevre dokularından mı kaynaklandığını ayırt etmekte kullanılan görüntüleme yöntemidir.

 

Kan Testi: Alfa-fetoprotein (AFP), beta insan koryonik gonadotropin (hCG) ve laktat dehidrojenaz (LDH) gibi yüksek düzeydeki testis kanseri tümör belirteçleri için yapılan değerlendirmede, bu belirteçlerin yükseltilmiş seviyeleri, testis kanserini güçlü bir şekilde göstermektedir. Bununla birlikte, bu belirteçler mevcut olmadığında, kanserin göz ardı edilemeyeceğine dikkat edilmelidir.

Tedavi Yöntemleri

Testis kanserinin hem tanı hem de tedavisi için, testisin inguinal orşiektomi denilen, kasık üzerinden yapılacak cerrahi operasyonla çıkarılmasını gerektirir.(Radikal Orşiektomi)

Testis dışına yayılmış kanserli hücreleri tedavi etmek için kemoterapi ilaçları uygulanabilir. Bunun yanı sıra, kimi hastalarda ameliyat sonrasında ek tedavi olarak da kemoterapi uygulanabilir.

Bazı testis kanserli hastalarda radyoterapi kemoterapi veya cerrahi operasyonların beraberinde kullanılabilecek bir tedavi yöntemi olarak gündeme gelebilmektedir. Ayrıca, metastazları bulunan veya cerrahi için uygun olmayan kimi hastalarda da radyoterapi kemoterapi ile kullanılabilir.

Sık Tekrarlayan Böbrek Taşları

Sık Tekrarlayan Böbrek Taşları

Sık tekrarlayan böbrek taşlarında, bu taşlara sebep olan altta yatan nedenin tespit edilmesi tedavide önem taşır. Bunun için özellikle detaylı laboratuvar testleri yapılması, kanda kalsiyum, magnezyum, fosfor, ürik asit, D vitamini ve parathormon düzeylerine bakılması gerekebilir. 

 

Hastanın idrar pH’sının, idrarda sistin, ürik asit, oksalat düzeylerinin incelenmesi ve altta yatabilecek metabolik ya da hormonal bir neden tespit edilirse bunların tedavi edilmesi böbrek taşlarının tedavisinde ve önlenmesinde önem taşır.

 

İnatçı böbrek taşlarında taşın cinsine göre ilaç tedavisi seçilebilir. Her ne kadar tedavi yöntemi ve kullanılacak ilaçlar değişse de, tedavinin temel amacı idrardaki kristallerin çözünürlüğünü artırmak ve bunların böbrekte çökerek taşlaşmasını engellemektir.

ROBOTİK CERRAHİ NE DEMEKTİR?

ROBOTİK CERRAHİ NE DEMEKTİR

Robotik cerrahi, laparoskopik (kapalı) ameliyatların “da Vinci” isimli robot yardımıyla 3 boyutlu görüntü altında yapılmasıdır. Laparoskopik yapılabilen birçok ameliyat (ürolojik, genel cerrahi, kadın hastalıkları vb.) bu yöntemle yapılabilmektedir.

Robotik Cerrahide Cerrahın Fonksiyonu Nedir?

Robotik cerrahi denilince ameliyatın robot tarafından yapıldığı şeklinde yanlış bir kanı vardır. Oysa ameliyatı gerçekleştiren kişi robot değil cerrahın kendisidir.

Robotik Cerrahi ile Prostat Kanseri Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?

Prostat dokusunun bulunduğu anatomik yerleşim, ereksiyonu ve idrar tutmayı sağlayan yapılara çok yakındır. Bu sebeple prostat cerrahisinin en önemli komplikasyonları ameliyat sonrası ereksiyon kaybı ve idrar tutamama (inkontinans)’dır.

Robotik cerrahi ile prostat ameliyatındaki asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.

Mesane ile prostat arasında bulunan bir anatomik planın ortaya koyulması ile robotik prostat ameliyatlarında “Mesane Koruyucu Teknik” tanımlanmıştır. Bu teknikle yapılan ameliyat sonrası hastalarda idrar tutamama oranları çok azalmıştır.

Robotik Cerrahinin Açık Ameliyattan Farkı Nedir?

Geleneksel açık cerrahi yöntemde hastanın göbek altından yaklaşık 15 cm’lik bir kesi yapılır. Açık ameliyatın hem hasta hem de cerrahi ekip için birçok zorluğu bulunmaktadır.

 

Operasyondan sonra geç iyileşme süresi, uzun süre hastanede kalış, yara enfeksiyonu riski ve büyük bir yara izi bu cerrahinin hasta adına zorlukları olarak sayılabilir.

 

Cerrahi alanın darlığı sebebiyle el hareketlerinin yetersiz kalması ve iyi bir görüş alanının sağlanamaması sebebiyle ameliyat sürelerinin uzun olması ve komplikasyon oranlarının artması ise cerrahi ekip adına sayılabilecek zorluklardır.

 

Robotik cerrahi, Da Vinci adı verilen bir robotun hasta üzerine uygun şekilde yerleştirilmesi ve bu robotun kollarının, konsol cerrahı tarafından, konsol adı verilen kontrol ünitesinden yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen bir ameliyat şeklidir. Genel prensipleri laparoskopik cerrahiye benzemektedir.

 

Robotik cerrahide kullanılan ameliyat kollarının ince yapısı, hareket kabiliyeti, titreşim engelleyici çalışma prensibi ve robotik sistemin gelişmiş görüntü sistemleri sayesinde prostat ameliyatı sırasında prostata yakın komşuluktaki yapılar daha rahat korunabilir olmuştur.

 

Böylece ameliyat sırasında komplikasyon ihtimali aza inmekte, kan kaybı azalmakta ve ameliyat süresi kısalmaktadır.

 

Ameliyat sonrası ise ağrıda azalma, iyileşme süresinin kısalması, ilerleyen dönemde cinsel fonksiyonların kaybı ve sürekli idrar kaçırma gibi sosyal yaşantıyı büyük ölçüde etkileyen sağlık problemlerinin azalması gözlemlenmektedir.

 

Ameliyat hangi teknikle yapılırsa yapılsın, robotik cerrahi ile prostat kanseri ameliyatı sırasında da dikkat gerektiren aşamalar vardır.

 

Burada asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.

Radyoterapi

Radyoterapi

Radyoterapi (ışın tedavisi) kanser hastalığının radyasyon kullanılarak tedavi edilmesidir. Radyoterapinin amacı normal dokuya mümkün olduğunca az zarar vererek, kanserli hücreleri öldürmek veya bölünüp çoğalmalarını engellemektir.

Radyoterapi, cerrahi yöntemlere benzer şekilde lokal bir tedavi yöntemidir; etkisini de, yan etkisini de uygulandığı yerde göstermektedir. Lokalize prostat kanserinde radyoterapi, küratif bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakla beraber, prostat komşu organlarına (lokal ileri) ve uzak organlara yayılmış (metastatik) hastalarda da palyatif (ağrı gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik) ya da tümör yükü azaltma amaçlı tedavi olarak kullanılabilir.

Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?

Radyoterapinin yan etkileri genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Her zaman meydana gelmeyeceği gibi kişilere göre de değişiklik gösterebilir.

Genel yan etkilerden bazıları ciltte irritasyon (rahatsızlık) ve yorgunluk hissidir. Prostat kanserinde kullanılan radyasyon tedavisi, erektil disfonksiyona (sertleşme bozukluğu) ve inkontinansa (idrar tutamama) sebep olabilir. Bunun dışında da sık idrara çıkma hissi ve idrarda kanama görülebilecek bazı durumlardır.

PSA Nedir?

PSA Nedir?

PSA (prostat spesifik antijen), prostatın kendisi tarafından salgılanan ve semenin (meni) kıvamını sağlayan bir enzimdir. Bu enzim prostat dokusu içinde çok yoğun bir şekilde bulunur.

 

Normalde prostatik kanallarda ve semende (meni) kanda bulunduğundan çok daha fazla miktarda bulunur. Fakat prostatın hücre bütünlüğünün zarar gördüğü bazı durumlarda kana geçişi artar ve kandaki değeri yükselir. Prostat kanserinde kandaki PSA seviyenin yükselmesinin sebebi de tümöral dokuların bazen prostat hücre bütünlüğünü bozmasıdır.

Kan örneğiyle bakılan bu test ile prostat kanserinin erken tanısı mümkündür. Bu testin kullanılmaya başlamasıyla birlikte prostat kanserine bağlı ölüm oranlarında azalma görülmeye başlamıştır. Fakat kanser dışında da yükselebilmesi bu testin özgüllüğünü ve duyarlılığını düşürmektedir.

 

PSA değerleri her yıl ortalama 0.05 ng/ml lik doğal bir artış gösterir.

40-49 yaş için 0 – 2.5 ng/ml

50-59 yaş için 0 – 3.5 ng/ml

60 – 69 yaş için 0 – 4.5 ng/ml

70 yaş ve üzeri için 0 – 6.5 ng/ml

 

Normal değerleri yukarıda belirtildiği gibi kabul edilir.

 

PSA, ırka ve prostat hacmine göre de değişebilir. Siyahi erkekler aynı yaş grubundaki beyaz erkeklere göre daha yüksek değerlere sahiptirler. Kanser dışında BPH, prostatit, cinsel ilişki sonrası, biyopsi sonrası, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrası yüksek çıkabilir.

 

PSA değeri normal seyreden bir erkekte ani PSA yükselmesi genellikle kanser dışı sebeplerle olur. Böyle durumlarda yüksekliğe sebep olan durumun giderilmesi ve üstünden bir süre zaman geçmesi beklenebilir. Kanser dışı yükselen değerlerin normale dönmesi altta yatan sebebe göre değişiklik göstermekle beraber ortalama 3-7 gündür.

Sonuç olarak her PSA yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte ettirmek için yetersiz kalır. Değerleri normal sınırda olan her 5 hastadan 1’inde prostat kanseri tespit edildiği unutulmamalıdır.

 

Bu sebeple prostat kanserinin teşhisinde PSA değeri ile birlikte parmakla prostat muayenesi gündeme gelir.

Prostat Kanseri

Prostat Kanseri

Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır.

Prostat, erkeklerde bulunan, yaklaşık olarak bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organıdır.

Prostat kanseri, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana gelir. Kanserler, prostatın sadece bir kısmından gelişebileceği gibi birden çok kısmında da gelişebilir.

 

Genellikle 65 yaş üstünde görülen bu hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaratabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana gelir.

Nedenleri

Prostat kanserinde en önemli risk faktörleri yaş ve aile öyküsüdür.

Yaş

Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir.

Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması yapılmalıdır.

Aile Öyküsü

Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır.

 

Ailede prostat öyküsü olanlar 40 yaştan sonra her yıl düzenli kontrol yaptırmalıdır.

 

Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır.

Belirtiler

Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişir. Bazen şu belirtileri verir;

  • İdrar yaparken yanma
  • İdrarda zorlanma ve idrarda kanama
  • Kesik kesik işeme
  • Semende kanama
  • İleri evrede kemik metasazları, buna bağlı kemik ağrıları ve bazen kırıklar
  • Şikayetleriyle başvuran hastalarda genellikle tesadüfen saptanır.

Tanı Yöntemleri

Tarama amaçlı olarak kullanılan yöntemler parmakla rektal muayene (prostata yönelik) ve kan testi ile PSA ölçümüdür.

Kanserin Tanısında PSA Testi ve Prostat Muayenesi

Kan örneğiyle bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir. Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından önemlidir.

PSA, kanser dışında bengin prostat hiperplazisi – BPH (prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, biyopsi, rektal prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrasında yüksek çıkabilir.

 

Bu sebeple PSA’nın yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi ile desteklenebilir. Bu tetkikler sonucu prostat kanserinden şüphelenilen hastalara prostat kanserinin teşhisi için bazı ilave tetkikler yapılabilir

Multiparametrik MR

Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek en gelişmiş görüntüleme yöntemidir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi kimi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Bu sayede multiparametrik MR ile görüntülenmeleri mümkündür.

Bunun yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Ayrıca bu MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilir.

Prostat Biyopsisi

Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine biyopsi denir.

Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.

MR- Füzyon Biyopsi

Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir.

Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.

Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir. Bunlardan birisi perineal bölgede ciltten girilerek yapılan transperineal yöntemdir. Bu yöntem genel veya lokal anestezi ile yapılabilir.

Diğer yöntem ise rektumdan girilerek yapılan transrektal yöntemdir. Bu yöntem de lokal anesteziyle yapılabilmektedir.

Tedavi Yöntemleri

Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır.

Prostat kanserinin tedavisi; ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi şeklinde düzenlenebilmektedir. Hastanın içinde bulunduğu şartlar ve genel durumu göz önüne alınarak tedavi şekli belirlenir.