Erkek İnfertilitesinde Cerrahi Tedavi Alternatifleri

Erkek İnfertilitesinde Cerrahi Tedavi Alternatifleri

Varikosel Tedavisi

Varikosel yaşla birlikte ilerleyici testis hasarı ile seyreden, erkek infertilitesinin en sık nedeni olan ve cerrahi ile düzeltilebilen bir hastalıktır. Varikosel, testis gelişiminde gerileme ve atrofi, testis ağrısı ve sperm değerlerini bozarak infertilite nedeni olabilir. Varikoselin fertilite üzerine etkileri semen anomalileri (sperm sayısı, motilite ve morfolojide bozulma), testis hacminde azalma ve Leydig hücre fonksiyonunda azalmayla ilişkilidir.

Mikrocerrahi varikoselektomi yüksek seminal parametrelerde iyileşme ve yüksek spontan gebelik oranlarına sahiptir.

Varikoselli infertil erkeklerde başarı olgudan olguya değişmekle birlikte aşağıdaki bulgulara sahip olgular varikosel tedavisinden daha çok yararlanmaktadır

İleri derecede klinik varikosel varlığı – Normal/normale yakın testis volümleri – Normal FSH/testosteron, düşük inhibin B düzeyleri – Toplam motil sperm sayısı > 5 milyon – Normal genetik testler – Kısa infertilite süresi – Moleküler bozukluk saptanmaması.

EREKTİL DİSFONKSİYON (Sertleşme Bozukluğu)

EREKTİL DİSFONKSİYON (Sertleşme Bozukluğu)

En yaygın görülen cinsel işlev bozukluklarından biri olan sertleşme bozukluğu veya iktidarsızlık, genellikle cinsel aktivite için peniste yeterli bir sertlik ve dikleşme elde edilememesi veya elde edilse dahi doyum elde edilemeden sonlanması olarak tanımlanan bir durumdur. 40 yaşın üstündeki erkeklerin % 50’ i kadarı sertleşme bozukluğu yaşayabilmektedir.

Sertleşme bozukluğu, cinsel ilişkiye girmekte yarattığı sorun nedeniyle bir erkeğin yaşam kalitesini etkileyebilmesinin yanı sıra, başka hastalıkların da bir belirtisi olabilir.

Nedenleri

Sertleşme bozukluklarının pek çoğunun altında yatan tıbbi ve psikolojik nedenler vardır. Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir

Ateroskleroz (damar sertliği), periferik damar hastalıkları, geçirilmiş kalp krizi, hipertansiyon gibi kalp ve damar hastalıkları

Diyabet, böbrek yetmezliği, siroz, yüksek kolesterol

Epilepsi, inme, MS gibi kimi nörolojik hastalıklar

KOAH ve uyku apnesi gibi akciğer hastalıkları

Tiroid hastalıkları ve cinsiyete ait hormonlarla ilgili endokrinolojik hastalıklar

Peyronie hastalığı (penise şeklini veren dokuda bozuklular) gibi ürolojik hastalıklar

Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, cinsel performans anksiyetesi gibi psikolojik sorunlar ve psikiyatrik hastalıklar

Kimi kanserlerin tedavisinde kullanılabilen bir takım kemoterapi veya radyoterapi süreçleri

Bazı ilaçlar

Bazı ameliyatlar

Belirtiler

Sertleşme bozuklukları genel olarak şu şekilde ortaya çıkar:

Peniste cinsel ilişkiye girebilecek sertliğin elde edilememesi

Peniste cinsel ilişkiye elverişli sertliğin elde edilebilmesine rağmen doyum sağlanmadan sertliğin kaybedilmesi

Tanı Yöntemleri

Sertleşme bozukluğunun tanısının yanı sıra tedavisi için altta yatan nedenin tespiti de büyük önem taşır. Bu nedenle, anamnez ve muayene ardından öre bir takım tetkikler istenir.

Bunlardan bunlar şekilde sıralanabilir:

Sertleşme bozukluğunun kimi nedenlerinin ortaya konması için kan sayımı, kolesterol ve diyabet hastalıklarıyla alakalı tetkikler, kimi hormon tetkikleri, böbrek, karaciğer gibi organların durumunu ortaya koyan tetkikler istenir.

Bu test penisteki kan damarlarından kan akışını analiz eder.

Bu test uyarılma sonucunda ereksiyonu sağlayan sinir fonksiyonunu test etmek için elektromanyetik titreşim kullanır.

Gece testi de olarak bilinen bu testte penisin etrafına yerleştirilen özel bir cihaz, uykunuzda ereksiyon olup olamadığınızı belirler.

TEDAVİ

Sertleşme Sorunu Nasıl Tedavi Edilir?

Genel olarak sertleşme sorunu tedavisinde kullanılan 4 ana tedavi yöntemi vardır:

Fosfodiesteraz İnhibitörleri:

Sertleşme sorununun ilk basamak tedavisini ağızdan alınarak kullanılan ve fosfodiesteraz tip 5 enzim inhibitörleri olarak adlandırılan ilaçlar oluşturur. Hastaların yaklaşık %80′ inde sertleşme sorununu giderir. Fosfodiesteraz tip 5 enzim inhibitörleri hafif ve genellikle geçici yan etkilere sahiptir. Yan etkilerin şiddeti sürekli kullanımla beraber azalır. En sık gözüken yan etkiler baş ağrısı, burunda dolgunluk hissi, sıcak basması ve kas ağrısı olarak sıralanabilir

Fosfodiesteraz tip 5 enzim inhibitörlerinin güvenilirliği:
Klinik çalışmalar ve deneyim fosfodiesteraz inhibitörlerinin güvenilir ilaçlar olduğunu ortaya koymuştur. Kan damarlarının genişlemesine bağlı olarak baş ağrısı, sıcak basması veya burunda dolgunluk hissi gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Fosfodiesteraz inhibitörleri kalp hastalığı olay riskini arttırmamaktadır. Bu ilaçlar nitratlarla birlikte kesinlikle kullanılmamalıdır.

ESWT Ürolojide son 10 yıldır Erektil disfonksiyon   ( Peniste sertleşme  bozuklukları ) tedavisinde kullanılmaktadır.

 

2018 yılında Avrupa Üroloji Birliğinin Kılavuz kitaplarında ESWT  1.Basamak tedavi alternatifleri içerisinde yer almaktadır.

 

ESWT  Tedavisi Nasıl Etki Eder?

Düşük Yoğunluklu Şok Dalga Tedavisi  son 10 yıldır peniste sertleşme bozukluğu tedavisinde kullanılmaya başlanmış ve penil  kök hücrelerinin harekete geçmesine neden olara, peniste yeni damar oluşumu sağlayarak k kanlanmayı artırması sonucu sertleşme sorunu tedavisinde yeni bir alternatif yaratmıştır.

 

ESWT Nasıl Uygulanır?

ESWT tedavisinin yumuşak doku seanslarında uygulama süresi yaklaşık 15–20 dakikadır.  6-12 seans yapılmaktadır. 2 gün ara ile yapılan toplam 6-12  seans sonrasında .İlk seanstan itibaren 1 haftalık süre içerisinde iyileşmeler görülebilmekle birlikte 1 ay sonra iyileşme başlar. Ancak kalıcı iyileşme  için yaklaşık  8-12 haftalık süre beklenilmelidir .

ESWT Tedavisinin Avantajları Nelerdir?

ESWT ağrısızdır ve anestezi gerektirmez. Hasta ayaktan tedavi olur; hızlı ve olumlu sonuç alınır. Hasta için bu tedavi yöntemi ulaşılır olmakla birlikte ekonomik bir tedavi yöntemidir. ESWT tedavisinin ciltte oluşan hafif kızarıklık ve şişlik dışında önemli bir yan etkisi bulunmamaktadır. Hastalar tedavi seanslarından sonra günlük işlerine devam edebilirler. Anestezisiz, ilaçsız ve kısa sürede yüzde 80-90 oranında kalıcı iyileşme sağlanan günümüzde uygulanan en son teknolojik yöntemdir

 

Hasta Ne Zaman Etkisini Fark Eder ?

İlk seanstan itibaren 1 haftalık süre içerisinde iyileşmeler görülebilmekle birlikte 1 ay sonra iyileşme başlar. Ancak kalıcı iyileşme  için yaklaşık  8-12 haftalık süre beklenilmelidir.

 

Sonuçlar kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.

Vakum cihazları plastik bir silindir, vakum pompası ve elastik sıkıştırma bandından oluşur.
Penise kayganlaştırıcı madde uygulanır. Penis silindirin içine sokulur
Silindirden dışarı doğru hava pompalanır. Böylelikle vakum etkisi yaratılır ve sertleşme olur.
Silindirin serbest ucunda bulunan sıkıştırma bandı sertleşmiş penisin köküne yerleştirilir. Böylelikle sertlik düzeyinin devamı sağlanmış olur. Silindir penisten ayrılır. Sıkıştırma bandı yarım saat süreyle penis üzerinde durabilir. Bant çıkarılıncaya kadar sertleşmeyi devam ettirir. Bu teknik kolaylıkla öğrenilebilir ve pek çok kişi tedaviyle başarılı sonuçlar almıştır.

Korpora kavernozaya ince bir iğne yardımıyla damar genişletici ilaçlar enjekte edilir. Bu ilaçlar penis dokusunu gevşetmek ve damarları genişletmek suretiyle etki eder. Böylelikle ereksiyon halkalarına gelen kan miktarı artar ve sertleşme gerçekleşir. Penis içi enjeksiyon daha önce ağızdan alman ilaçların denenip başarısız olduğu hasta grubuna uygulanır.

Erkeklerde sertleşme problemi (iktidarsızlık) özellikle diabet, hipertansiyon, damar sertliği gibi problemlere bağlı olarak gelişir. Sertleşme problemi (ereksiyon sorunları) için uygulanan son basamak tedavi yöntemi ‘Penil Protez’ ameliyatı olarak bilinen halk arasındaki tabiri ile ‘mutluluk çubuğu’ takılmasıdır.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

Klamidya Enfeksiyonu

Klamidya, üreme sistemindeki bakteriyel bir enfeksiyondur ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar arasında en yaygın görülenlerden biridir. Her iki cinsiyeti de etkiler ve tüm yaşlarda görülebilir.

 

Hastalığın erken dönem belirtileri çok hafiftir. Ancak tedavi edilmezse özellikle kadınlarda ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Erken doğuma yol açabilir ve gebelik halinde bebek açısından ciddi riskler yaratabilir.

 

Klamidyadan korunmanın en etkili yolu cinsel ilişki sırasında uygun korunma yöntemlerini kullanmaktır.

Belirtiler

Klamidya belirtileri 1 ila 3 haftada ortaya çıkar ve ilk başlarda hafiftir, bu nedenle kişi hasta olduğunu bilmeyebilir. Şikayetler belirgin olduğunda ise başka hastalıklarla karıştırılabilir.

Bu nedenle korunmasız ve riskli cinsel ilişkiye giren tüm kişilerin cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı bilinçli olması ve belirtileri gördüğü anda doktora başvurması önem taşır.

 

Kadınlarda Görülen Belirtiler Şunlardır;

 

  • Vajinal akıntı
  • İdrar yaparken yanma ve ağrı
  • Cinsel ilişki sırasında ağrı
  • Adet dönemi dışında kanamalar
  • Karnın alt bölgesinde ağrı
  • Rektum bölgesinde ağrı ya da akıntı
  • Erkeklerde Görülebilen Belirtiler
  • Peniste akıntı
  • İdrar yaparken yanma ve ağrı
  • Testislerde ağrı
  • Karnın alt bölgesinde ağrı
  • Rektum bölgesinde ağrı ya da akıntı

 

Ayrıca, bakterinin gözle teması sonucunda klamidya konjonktiviti veya trahom adı verilen göz hastalıklarına da yol açabilir.

Tanı Yöntemleri

Anamnez ve fiziki muayene sonrası  muayene esnasında elde edilen bulgulara göre klamidyadan şüphelenmesi halinde teşhisi kesinleştirmek üzere bir takım tetkikler istenebilir.

Klamidya tanısı idrar testiyle ve erkeklerde idrar kanalından (üretra), kadınlarda ise rahim ağzından (serviks) alınan örneklerin incelenmesiyle de konulabilir.

Tedavi Yöntemleri

Klamidya antibiyotiklerle tedavi edilebilir. İlaçların doktorunuz tarafından reçete edilmesi ve önerilen süreden öncesi bırakılmaması gerekir.

Klamidya tedavisi hastalığa karşı koruma sağlamaz; dolayısıyla hasta kişiyle cinsel temas halinde tekrar bulaşabilir.

Klamidya tedavi edilmediğinde şu sorunlara yol açabilir:

  • Pelvik inflamatuar hastalık – PID (rahim, fallop tüpleri ve yumurtalıkların enfeksiyonu)
  • Ektopik (tubal) gebelik (fallop tüplerinde gelişen ve dış gebelik olarak da adlandırılan, riskli bir gebelik)
  • Epididimit (sperm taşıyan tüpün iltihabı)
  • Prostatit (prostat bezinin iltihabı)
  • Kısırlık
  • Reiter’in sendromu (reaktif artrit, bir tür eklem hastalığı)
  • Erken doğum
  • Yenidoğanlarda zatürree ve göz enfeksiyonları

Her bir grup ilaç farklı bir yoldan etkisini gösterir ve farklı etki ve yan etkilere sahiptirler.

Korunma Yolları

Cinsel ilişkiye girilecekse korunma yöntemlerini mutlaka kullanmak gerekir.

Her çeşit cinsel ilişkiden (vajinal, oral ve anal) önce kondom kullanın. Kondomun yırtılmamasına ve doğru şeklide kullanılmasına özen gösterin.

Partnerinize cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar hakkında konuşun.

Karşılıklı tek eşlilik riski azaltmaktadır.

Partneriniz cinsel yollarla bulaşan enfeksiyon belirtilerine sahipse (idrar sırasından acı, genital bölgede kızarıklık ya da siğille) tedavi olana dek cinsel ilişkiden kaçının.

Cinsel Sorunlar Nelerdir?

Cinsel Sorunlar Nelerdir?

Cinsel sorunlar kadın ya da erkek bir bireyin ya da çiftin sağlıklı ve doyurucu bir cinsel yaşam kurmalarını, sürdürmelerini engelleyen tıbbi, psikolojik, sosyal ve kültürel tüm sorunları içerir.

 

Bunlar cinsellikle ilgili korku ve kaygılar, utanma, suçluluk ve günahkarlık duyguları, cinsel isteksizlik ve soğukluk, cinsel birleşmeyi gerçekleştirememe, cinsel birleşme sırasında ağrı ya da kasılma, erkeklerde sertleşme güçlüğü, erken boşalma ya da boşalmada güçlük, kadınlarda uyarılamama ya da orgazm sorunlarından oluşmaktadır.

 

Ayrıca eşler arası cinsel uyum, anlayış ve yaklaşım farklılıkları ile ilişkiden kaynaklanan çeşitli cinsel sorunları da bunlara eklemek gerekir.

Cinsel İşlev Bozukluklarının Nedenleri Nelerdir?

Cinsel İşlev Bozukluklarının Nedenleri Nelerdir?

Nedenler iki ana başlıkta toplanır

1)      Organik nedenler: Damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker, kronik hastalıklar, kullanılan ilaçların yan etkileri, alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı

 

2)      Psikolojik nedenler: Partnerle ilişki sorunları, depresyon, anksiyete bozuklukları, kişilik özelliklerinin etkisi

 

Ancak genellikle ortaya çıkan sorunda her zaman saf bir sınıflama da yapılamaz. Sorunun oluşumunda her iki etken de (organik ve psikolojik) birlikte olabilir.

Tedavide İzlenecek Yol Nasıl Belirlenmelidir?

İlk değerlendirmede sorunun psikolojik ya da fiziksel olup olmadığına bakılır. İlgili hekimlerce gerekli konsültasyonlar yapılarak, tanı yöntemleri uygulanır ve tedaviye başlanır.

Tedavi yöntemleri arasında ilaç tedavileri, psikolojik tedaviler, cinsel tedaviler, cinsel terapiler ve ameliyatlar sayılabilir.

Çiftin Birlikte Değerlendirilmeleri ve Tedavileri Yararlı Mıdır?

İlişkileri iyi olan, aralarında sevgi ve güven bulunan çiftlerde cinsel sorunların tedavisi daha kolay ve çabuk olmaktadır. Ancak bekar ya da düzenli bir ilişkisi olmayan kişilere yönelik tedavi programları da vardır.

Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Cinsel sorunlar çoğu zaman hem erkek, hem de kadınlarda önemli bir ruhsal travma etkeni olabilmektedir. Çözüm sağlanamazsa mutsuzluk, karamsarlık, yaşamdan zevk alamama, kendini değersiz hissetme gibi ek sorunlara yol açarak durum daha karmaşık bir hal alır. Ayrıca kişinin günlük yaşamı ve başta eş ilişkisi olmak üzere kişiler arası ilişkileri bozulabilir.

Cinsel İsteksizlik

Cinsel İsteksizlik

Cinsel isteksizlik hemen hemen her bireyde zaman zaman görülebilen sorunların başında gelmektedir. Kadın ve erkeklerin sağlık bir cinsel hayat sürmelerine engel olabilen bu rahatsızlık psikolojik, kültürel, sosyal ve çoğu zaman tıbbi durumlara bağlık olarak gelişebilmektedir.

 

Cinsel isteksizlik eşlerin arasındaki uyum, anlayış ve farklı yaklaşımlarla ilişkiden kaynaklanan sorunlara yol açabilir.

 

Cinsel isteksizlik toplumumuzda en çok kadınlarda görülüyor olsa da, erkeklerde de oldukça yüksek bir oranda ortaya çıkabilmektedir. Erkeklerde yaşanan sertleşme sorunu, erken boşalma ya da boşalmada güçlük çekme gibi durumlar erkeği cinselliğe karşı soğutabilir.

Nedenleri

Cinsel isteksizliğin genellikle psikolojik nedenler ile bağlantılı olduğu düşünülse de, altta yatan bazı sağlık sorunları da cinsel isteksizliğe yol açabiliyor. Bunlar;

Cinsellikle ilgili korku ve kaygılar (utanma, suçluluk ve günahkarlık duyguları)

Cinsel birleşmeyi gerçekleştirememe 

Cinsel birleşme sırasında ağrı ya da kasılma  

Erkeklerde sertleşme güçlüğü 

Erken boşalma ya da boşalmada güçlük,  

Kadınlarda uyarılamama ya da orgazm sorunlarından oluşmaktadır. 

Ayrıca eşler arasındaki cinsel uyumsuzluk da ilişkiden kaynaklanan çeşitli cinsel sorunları beraberinde getirebilir.

 

Cinsel isteksizlik sorunu uzun süre ilişkiye girmeyen çiftlerde, ileri dönemler için boşanmalara varan ciddi sorunlara yol açabilir. Evlilikteki çatışmalar, eşe duyulan öfke, kadının veya erkeğin kendini değersiz hissetmesi ya da kendi bedenini tanımaması gibi nedenler cinsel isteksizliğe neden olabilir.

 

Bunun dışında psikiyatrik ilaçların kullanımı ya da bedensel rahatsızlıklar da isteksizliğe yol açabilir. Hormonal dengesizlikler, kalp, karaciğer ya da böbrek hastalıkları ile kadınlarda menopoz dönemi cinsel isteksizliğe neden olabilir. Sonuç olarak azalmış cinsel istek her yaştaki ve her sosyokültürel durumdaki kadın ve erkekleri etkileyebilen, sık görülen bir cinsel işlev bozukluğudur.

Tedavi Yöntemleri

Cinsellik tüm yaşayan canlılar gibi biz insanların da en temel dürtülerinden biridir. Üremenin sağlanabilmesi için cinsellik vazgeçilemeyecek bir gereksinim ve haz öğesi olarak sunulmuştur. Cinsellikle ilgili bir sorun yaşanması sadece sağlığı ilgilendiren bir problem değildir.

 

Cinselliğini yaşayamayan, cinsel doyumu aksayan bireyin bir süre sonra ruh sağlığı da bozulabilir. Bu bozukluk kaçınılmaz olarak önce en yakındaki eşini etkiler, ardından halka daha da genişleyerek aile bireylerini ve tüm sosyal yaşamını etkileyebilir.

 

Cinsel isteksizlik tedavi edilebilir bir sorundur. Fakat tedavi süreci boyunca eşlerin birbirlerine karşı sabırlı olması ve birbirlerini zorlamaması gerekmektedir. Tedavinin amacı eşler arasındaki bozulan iletişimin sağlanması ve cinsel uyumun inşa edilmesidir.

 

Cinsel isteksizliğin tedavisi altta yatan nedenlere bağlı olarak psikolojik ve ilaç tedavisi ile gerçekleştirilebilir. Eğer altta yatan sebepler psikolojikse cinsel terapi, aile terapisi veya bedensel egzersizlerle tedavi edilebilir.

 

Cinsel isteksizlik anatomik sorunlar, hormonsal sorunlar, kalp ve tansiyon, prostat hastalıkları, aşırı kilo, nörolojik rahatsızlıklar veya daha önce geçirilen ürolojik ameliyatlara bağlı olarak gelişiyorsa öncelikle bu sorunları ortadan kaldırmak için hekiminiz tarafından ilaç veya diğer tedavi yöntemleri başlanması da önerilebilmektedir.

Böbrek Taşı

Böbrek Taşı

Böbrekler, yaşamın devam edebilmesi için atık maddelerin vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Öte yandan vücut için gerekli olan bazı maddeleri filtre ederek bunların seviyelerini ayarlamak gibi bir görevi de bulunan böbreklerde bu görevle ilgili mekanizmadaki sorunlara bağlı olarak böbrek taşları oluşabilmektedir.

 

Bu mekanizmaların neden bozulduğu halen net olarak bilinmese de taş hastalığının beslenmeden genetiğe, yaşanılan coğrafyadan cinsiyete kadar çeşitli faktörlere bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.  

 

Bazen uzun süre herhangi bir belirti göstermeyen bu taşlar kimi zaman idrar yoluna düşerek hastaların dayanılmaz ağrılarla sağlık kuruluşlarına başvurmasına neden olabilmektedir.

Nedenleri

Kanda bulunan bazı mineraller böbreklerden atılırken idrarda belli bir çözünürlükte denge halinde çözünmüş halde bulunur. Ancak çeşitli nedenlerle kristallerin çözünürlüğünün azalması ve birikmesine bağlı olarak böbrek içinde yer alan odacık benzeri toplayıcı sistemlerde kristaller çöker ve taş oluşur.

Taşların yaklaşık yüzde 80’ini kalsiyum oksalat taşları oluşturur. Bunun dışında enfeksiyonlara bağlı taşlar ile ürik asit taşları, sistin taşları ve kalsiyum fosfat taşları da görülür. 

Taş oluşumunda, özellikle beslenmeye bağlı faktörler önem taşır. Bunların en önemlisi de yeterli miktarda sıvı tüketilmemesi. Beslenme alışkanlığında yüksek hayvansal protein alımı, sodyum tüketiminin yüksek olması, rafine şekerlerin çok kullanılması, kahve ya da kakao tarzı gıdaların çok tüketilmesi de nedenler arasında sayılabilir. İdrar yolu enfeksiyonları, böbrekteki yapısal bozukluklar, bazı ilaçlar ve genetik faktörler de taş oluşumunda etkili olabilir. 

Belirtiler

Üriner sistem taşlarının belirtileri lokalizasyonuna göre farklıdır. Çoğunlukla kalix taşları sessiz seyreder. Çoğu kez bambaşka bir nedenle istenilen batın ultrasonografisinde tesadüfen ortaya çıkar. Seyrek olarak da kalis boynunda oluşturduğu obstrüksiyon sonucu künt lomber ağrı şikayeti ile ortaya çıkabilir.

 

Böbrek ve üreter taşları benzer belirtiler verir.

 

İki ana belirtisi vardır; lomber ağrı ve hematüri. Lomber ağrı künt veya kolik renal tarzında olabilir. Ağrı kostovertebral açıda hissedilir, özellikle kolik renal esnasında bu bölgede kalabildiği gibi aşağı yönde batına, inguinal, genital ya da femoral bölgeye doğru yayılım gösterebilir. Ayrıca sempatik tonus artışına bağlı olarak soğuk terleme, bulantı, kusma gibi şikayetler de tabloya eklenebilir. Eğer üst üriner sistemde enfeksiyon da söz konusu ise bu tabloya ilaveten ateş ve pyüri gibi belirtiler ortaya çıkar.Ateş taşın yapmış olduğu obstrüksiyonun derecesine göre, remittan ateş tablosundan devamlı yüksek ateş tablosuna kadar değişkenlik gösterir. Özellikle üreterin intramural parçası olmak üzere; alt uçta lokalize taşlar yukardaki belirtilere ek olarak pollaküri ve dizüri gibi şikayetlere sebep olabilir. Mesane taşlarında pollaküri, dizüri, hematüri gibi şikayetlerin yanında miksiyon sonrası taş kollum ya da trigonuma dokundukca, erkeklerde tüm penis boyunca ya da glansa, kadınlarda klitorise vuran ağrılar olur. Bazen de miksiyon esnasında taş kollum ya da posterior üretrayı tam tıkar. Bu durumda hasta ani idrar kesilmesi; sonrasında da glob vezikal tablosu ile acilen polikliniklere başvururlar.Çocuklarda zaman zaman refleks olarak gelişen priapizm, ayrıca gece ve gündüz idrar kaçırma şikayetleri olabilir. Üretrada lokalize olan taşlar; zorlukla ve çatallı idrar etme, idrar retansiyonu, üretral akıntı, üretroraji gibi şikayetlere sebep olabilir.

Tanı Yöntemleri

Böbrek taşı hastalığında hastanın öyküsü ve fizik muayene ile birlikte, üriner sistem grafisi ve ultrasonografi yapılır.

 

Taşa bağlı olarak zaman zaman görülen idrar yolu enfeksiyonları veya idrarda kanamanın tespiti için idrar analizi yapılır. Bunun yanı sıra taşların niteliğinin tespit edilmesinde veya nedenlerinin araştırılmasında kan tetkiklerine başvurulur. Çok küçük taşların tespiti veya ameliyat planlanan hastalarda böbrek anatomisinin görülebilmesi amacıyla kontrastsız Bilgisayarlı Tomografi (BT) çekilir.

Tedavi Yöntemleri

Teorik olara çapı <5mm olan taşlar kendiliğinden düşebilir . Çapı 4<mm olan taşların kendiliğinden düşme olasılığı %68 iken, çapı<7mm’nin altında olan taşlarda bu oranın azdir. Sıvı yüklenmesi ve ilaç tedavisi bunu kolaylaştırmaktadır.

Bu amaçla antimuskarinik yani antispozmodikler yanında günümüzde kalsiyum kanal bloker özelliği olan nifedipine ve alfa-adrenerjik  blokerler kullanılmaktadır.

Kemoliz mevcut taşın eritilmesine yönelik bir tedavi şeklidir. Günümüzde en çok ürik asid taşı olmak üzere, sistin taşı yada kalsiyum taşı cinsleri için ESWLve PNL sonrası kalan fragmanların eriltilmesi amacıyla kullanılır. Bunların içerisinde en iyi sonuç alının ürik asid taşlarıdır. Bu tedavinin uygulanabilmesi için taşın ya kalikslerde yerleşik olması, ya da obstrüksiyon yapmamış olması gerekir. ESWL ya da PNL sonrası kalan küçük taş fragmanlarının tedavisinde potasyum sitrat kullanılır.

Dışarıdan taş kırma yöntemi (ESWL-Extracorporeal Shock Wave Lithotripsy) 1980’lerin ortalarından bu yana üroloji pratiğinde tıp bilimine hizmet etmektedir.

ESWL ile taşın etkili bir şekilde kırılması için sıvı ortam yoluyla güçlü bir akustik ara yüz gerekmektedir. Bu nedenle impakte üreter taşlarında ara yüz oluşturan sıvı ortam bulunmadığı için ESWL başarısı düşük kalır. Bunun dışında bazı taş cinsleri özellikle matriks ve sistin taşları ESWL ile taşın fragmentasyonu için zayıf ara yüz oluşumuna neden olurlar ve başarı şansı azalır. Kalsiyum oksalat/fosfat taşları için 2 cm den, enfeksiyon (struvite) taşları için ise 3 cm den daha büyük taşların tedavisi için ESWL önerilmez

 

.  böbrek taşlarının ESWL tedavisi ile 10 mm veya daha küçük taşlar için %53,7-81’lik başarı oranı bildirilmiştir. 11-20 mm taşlar için bu oran %38,4-66 ve 20 mm üzerindeki taşlar için %28,1-83 olarak bildirilmektedir. Alt kaliks taşları için başarı oranları (taştan arınma-stone free) 20 mm taşlar için sırasıyla % 81,9, % 78 ve % 52,5’tur.

 

Diğer tedavi modelitelerine göre ESWL tedavisi sonrası taştan arınma ve semptomların kaybolması zaman almaktadır.

BÖBREK KANSERİ

BÖBREK KANSERİ

Böbreğin ana işlevi, kanı süzdükten sonra atık maddelerden idrar üretmek ve kandaki kimi minerallerin dengesini sağlamaktır. Böbrek kanseri, normal işlevlerini yerine getiren hücrelerin işlev ve şekillerini yitirerek anormal derecede büyümesidir.

Her ne kadar ortaya çıkma nedenlerine ilişkin çok kesin bilgiler olmasa sigara ve obezitenin böbrek kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra, birinci derece akrabalarında böbrek kanseri olanlar ve tansiyon hastalarının da böbrek kanseri açısından riskli grupta olduğu düşünülmektedir.

 

Erken evrede kanser hiçbir belirti vermeksizin sessiz bir şekilde ilerleyebilir. Böbrek kanserlerinin yaklaşık %25-30’luk bir kısmı henüz erken evrede bir belirti vermezken yapılan taramalar ve bu bölgeyle alakalı, farklı nedenler için yapılan tetkiklerde yakalanmaktadır.

Bu nedenle yapılacak düzenli sağlık kontrolleri son derece önemlidir. Taramalar sayesinde erken evrede yakalanan böbrek kanserinin tedavisinde çok yüksek oranda başarı sağlanmaktadır.

Nedenleri

Böbrek kanserleri için risk faktörlerinin başında sigara gelir. Doğal olmayan ve katkı maddesi barındıran gıdalar, yağdan zengin beslenme alışkanlığı, çevresel etkenler ve çeşitli kimyasallara maruz kalmak da böbrek kanserinin risk faktörleri arasında sayılır.

Belirtiler

Böbrek kanseri olan çoğu insanın, kanser ileri seviyelere gelmeden, herhangi bir semptomu yoktur ve erken evredeki  tüm böbrek kanserleri neredeyse, başka bir nedenden dolayı yapılan bir BT, ultrason veya MR ile tespit edilmektedir. Ancak, ileri seviye tümörler bazı semptomlara neden olabilir.

Bu belirtiler şunlardır:

  • İdrarda kan
  • Sırt ağrısı-yan ağrısı
  • Yanlarda veya karında ele gelen kitle
  • Karın ağrısı
  • Kilo kaybı ve istemsiz zayıflama
  • Bu belirtilerden herhangi biriyle karşılaşırsanız doktorunuza başvurun.

Tanı Yöntemleri

Günümüzde görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi ve düzenli sağlık kontrolleri sayesinde, küçük tümörlerin büyük bir kısmı tesadüfen tespit edilir.

Dolayısıyla herhangi bir nedenle yapılan ultrason muayenesi sonrasında şüpheli durumlar saptanırsa, tanıyı kesinleştirmek için Bilgisayarlı Tomografiden (BT) yararlanılır. MR incelemeleri, bilgisayarlı tomografide verilebilecek kontrast maddeye karşı hassasiyeti olan hastalarda kullanılabilmekle beraber, damarların görüntülenebilmesi için sanal anjiografi amacıyla da kullanılabilir.

Tedavi Yöntemleri

Böbrek kanserinde tedavi kişiden kişiye, hastalığın aşamasına ve hastanın tıbbi özelliklerine göre değişebilir; tümörün böbreğin içindeki konumu, büyüklüğü, derecesi ve farklı organlara yayılıp yayılmadığı gibi hastadan hastaya değişen farklı kriterlere göre planlanır. Bununla birlikte, tümörün ameliyatla çıkarılmasının amaçlandığı cerrahi, tedavi protokolünün ilk sırasında yer alır.

 

Özellikle küçük tümörlerde parsiyel nefrektomi denilen, böbreğin korunup sadece tümörün çıkarıldığı cerrahi altın standart olarak kabul edilir. Bu işlem, laparoskopik ya da robotik olarak yapılabilir.

 

Daha büyük tümörlerde, ise böbreğin tamamının alınması tercih edilebilir.

Cerrahi için uygun olmayan kimi hastalarda radyofrekans, ablasyon, kriyoterapi gibi yöntemlerde kullanılabilir.

 

Metastazları bulunan hastalarda kanserli dokuları hedef alan kimi ilaçlar ve kemoterapiler kullanılabilir.

 

Daha ileri hastalıklarda ise hastanın yaşam kalitesinin artması ve semptomlarının gerilemesi adına radyoterapi ve renal arter embolizasyonu adı verilen işlemler yapılabilir.